Ana Sayfa Künye Sitene Ekle
Kullanıcı Adı : Şifre : Şifremi Unuttum Yeni Üyelik
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri Tüm Yazarlar
HaÅŸim Albayrak
Cafer Velioğlu'nun Of Savaşları Hatıraları

 Of Alano köyünden olan Cafer VelioÄŸlu'nun torunu Cafer VelioÄŸlu adlı öÄŸretmene yazdırdığı hatıra notlarından derlenenler 1916 yılında Ruslara karşı yapılan savaÅŸlarda Türk kuvvetlerinin yanında milis kuvveti olarak katılan Oflular'ın Rusları 21 gün durdurması sayesinde Of'un batısındaki ilçeler ve Trabzon ÅŸehri insanları Rusların eline düÅŸmektense geriye muhacirliÄŸe çıkmalarına fayda saÄŸlamıştır. Sizde de dedelerinizin veya ninelerinizin hatıraları ile ilgili kaynak, bilgi belge varsa yeni baskı Of DireniÅŸi adlı kitabımda deÄŸerlendirmek üzere bekliyorum.
 
 
CAFER VELİOĞLU'NUN MUHACİRLİK ANILARINDAN DERLENENLER
 
Ruslar, Of'u dört bir yandan kuÅŸatmıştı. DoÄŸudan düzenli Rus birlikleri Of'a, Kono'ya, Kelali Tepelerine, Kalapotamos'a sürekli saldırıyordu. Bir türlü Of'u düÅŸüremiyorlardı. Denizden donanmalarını getirip Of'u, Of'un denize bakan köylerinin yamaçlarını sürekli bom-bardımana tutmuÅŸtu. Hatta en büyük zırhlı gemileri Kraliçe Mariya'yı bile Of kıyılarına getirip Cos Dağı'nın eteklerini vurduruyordu. Of direniyordu. Oflu direniyordu. Of düÅŸmüyordu. Ruslar bu kez Erzurum-Bayburt yönünden kuvvet sevk edip güneyden Of'a sarkmaya baÅŸlamışlardı. Yine de Of'u iÅŸgal edemeyeceklerini anlayınca Sürmene kıyılarına donanma ile çıkarma yaptılar. Böylelikle Of'u dört bir yandan kuÅŸatmak üzereydiler. Artık yapabilecek bir ÅŸey yok-tu. Rusların Of'u dört bir yandan çembere alacağı anlaşılınca askerlerimiz, çetelerimiz ve halkımız çember kapanmadan bölgeyi terk etmeye baÅŸlarlar.
 
Bu iÅŸgal tehlikesi içinde muhacir kafileleri, çoluk-çocuk Çufarukse, Mapsino, Zisino köylerine kafileler halinde yığılıyorlardı. Bu sıralarda çetebaşı ÇakıroÄŸlu İsmail AÄŸa, kardeÅŸi ÇakıroÄŸlu GençaÄŸa'yı Çufarukse'ye gönderiyor. GençaÄŸa'ya emir ve direktif ÅŸöyleydi: Çufarukse'de bulu-nan muhacirlerin mümkün olan süratle Mavran, Küçükhol ve Yarakar köylerine hareket ettirerek ahaliden müdrik ve muktedir bir iki kiÅŸi (aklı başında bir iki kiÅŸi) Zeno, Mapsino ve Zisino köylerine gidecek o köylerdeki muhacirlerin de dereden doÄŸru karşıki yakaya geçmeleri için haber versin, idi. Ben de muhacirlerin arasında idim. Babam, VelioÄŸlu Aslan AÄŸa, BalaÅŸoÄŸlu Davut Efendi ve oÄŸlu BalaÅŸoÄŸlu Sabit Efendi, bu tehlikeler, kafileler içinde harekete geçtiÄŸi-mizde Bulala köyünün üzerinde, SarıalioÄŸlu Ömer AÄŸa'yı arkasında otuz kiÅŸilik çete ile at üzerinde gelirken rast geldik. Ömer AÄŸa çetesi ile beraber düÅŸmanla çarpışma-ya Çufaruksa'ya gidiyordu. Durumun nasıl olduÄŸunu babama sordu. Babamda ''Vaziyet ÅŸu anda hiç iyi deÄŸil'' diyerek ÇakıroÄŸlu GençaÄŸa'dan aldığı haberi Ömer AÄŸa'ya söyledi. Bunun üzerine Ömer AÄŸa, ''Peki, ÅŸimdi benim ne yapmam lazım'' diye sordu. Babam da ona ''Geriye dön ve Mavran, Küçükhol ile Yarakar köylerinden muhacir çıkanları koru'' dedi. Ömer AÄŸa ''Olur'' deyip ayrıldı.
 
Ve biz MollasalihoÄŸullarının evini dönerken Kontar'ın sırtların-dan fasılasız silah sesleri geliyordu. Yarın veya öbür gün Solaklı De-resi kıyıları cephe oyarak mevzileneceÄŸine göre o köylerde faydalı ve lüzumlu iÅŸler görebilirsin. Benim kanaatim budur diyerek konuÅŸmaya son verdiler.
 
Bizler daha sonra Mavran, Küçükhol ve Çoruk köylerine yığıldık. Sabahleyin erkenden Çoruk köyünün başında kalecik denilen tepenin arkasındaki büyük bir düzlükte toplandık. Orda bulunan mezralar o gün mahÅŸer halini almıştı. Bu arada ÇakıroÄŸullarından Miktad AÄŸa'nın oÄŸlu Mahmut'u, İsmail AÄŸa posta olarak; muhacirin toplan-dığı yerden kaldırılıp Kacalak dağının eteklerinden Sürmene'nin Aso hanlarına inmeleri haberini vermek için yolladı. Ve buradan hareket ediniz, bir dakika oyalanmayınız. Muhacirin esir düÅŸmemesi için bü-tün asker ve çeteler ateÅŸ içindedir. Derhal harekete geçtik çoluk-çocuk, kadın-erkek uÄŸultular ve gözyaÅŸları içinde cebri yürüyüÅŸle yola de-vam etmeye baÅŸladık. Yürüyemeyen hastalar ve çocuklar arkalarda ve gezemeyen çocuklar omuzlarda taşınıyordu. Yola devam ederken bazı yaralı asker ve çete mensupları yanımızdan gelip geçiyordu. DoÄŸdu-ÄŸumuz ve büyüdüÄŸümüz o köylerimiz gözümüzün önünden hazin ve kederli bir ÅŸekilde gelip geçiyordu. Bu arada ÅŸehit düÅŸen asker ve başı-bozuk (çete)larda sedye üzerinde naklediliyorlardı. Merhum Mehmet Akif'in ÅŸu mısraları gerçekten, o anki durumu ne güzel anlatıyor;
 
Vurulmuş tertemiz alnından uzanmış yatıyor,
 
Bir hilâl uÄŸruna ya Rab ne güneÅŸler batıyor.
 
Aso hanlarındayız. Sahilden Aso deresini takiben Aso hanlarına gelen tabur, tam teçhizatlı ve baÅŸlarında ÅŸemsi-siperler, boyunlarında dürbünler, subay ve çavuÅŸlarla askerlere rast geldik. Bu tabur orada beÅŸ dakikalık istirahat halinde iken Aso hanlarının üzerindeki Kacalak dağının zirvesinden durmadan silah sesleri geliyordu. Bu arada tabur komutanı ve subaylar dürbünleriyle Kacalak dağını ve etrafındaki kü-çük tepeleri seyrediyorlardı. Tabur komutanı at üstünde iken yazdığı bir pusulayı atlı süvarilerden bir tanesinin eline verdi. Postayı alan süvari derhal atına atladı ve bizim geldiÄŸimiz yoldan, Kacalak dağına doÄŸru harekete geçti ve gözden kayboldu. Geride pek muhacir kalma-mıştı. Aradan bir saat geçmemiÅŸti ki posta baÅŸçavuÅŸu geri geldi ve ge-tirdiÄŸi haberi tabur komutanına iletti. Haberi okuyup ve biraz düÅŸü-nen tabur komutanı ''Emir zabitini çağırın'' dedi. Bunun üzerine emir zabiti geldi, muhacirin süratle Humurgana inmelerini söyledi. Oradan da Trabzon'a hiç durmadan yollarına devam etsinler, tabur muhacirin peÅŸinden gidecektir. Yola düzüldük, bu sırada teyzem oÄŸlu Sabit ile muhacirin gerisinde kaldık. PeÅŸimizden gelen hasta bir onba-şıya sorduk, ''Buradaki harekatı yürüten karargah nere?'' diye ''Bi-zim köyde deÄŸil'' cevabını aldık.
 
Gece gündüz yola devam etmeye baÅŸladık. Öbür günün sabahı Åžarlı (Çarşıbaşı)'ya girdik. Åžarlı'nın deniz kıyısında askeri divanı harp kararıyla, üç asker kaçağının idam sehpalarında asıldıklarını gördük. Åžarlı'nın önünden geçen Rus donanması idam edilmiÅŸ asker-leri görünce, burada askeri birlikler vardır zannıyla denizden bom-bardımana baÅŸladılar. Önümde köyümüzden TaboÄŸlu Halit bir ÅŸarap-nel isabetiyle ÅŸehit oldu. Ve orda kadın-erkek çok kimse yaralandı ve ÅŸehit düÅŸtü. Yollarına devam eden muhacirlere dokunmadılar. Åžarlı'yı geçerek yolumuza devam ettik. HaÅŸud Deresi'ni geçtik, peÅŸimizden bizim ordu ve başıbozuk çetelerde dereyi geçtiler. Daha sonra HaÅŸud Deresi'ne dayanan Moskof ordusu dereyi geçemedi ve orada çarpış-maya baÅŸladılar. Bu günlerde bazı sebeplerden dolayı Avni PaÅŸa sahil kumandanlığından alınarak Sivas Sevkiyat-ı Umumi ReisliÄŸi'ne ta-yin edilerek sahil komutanlığı Vehip PaÅŸa'nın uhdesine geçti. Vehip PaÅŸa Giresun'un üzerinde kalan SuÅŸehri'ne karargahını kurdu. PaÅŸa Ordu ve Giresun'daki askeri birlikleri sık sık kontrol etmeye baÅŸladı ve direktifler vermeye baÅŸladı. AteÅŸ hattında askerlere ve Oflu başıbozuk çetelere verdiÄŸi nutku yazmadan geçemiyeceÄŸim.
 
''Asker evlatlarım, Oflu çetelerim, sizi baÄŸrıma basarım. Bu dereyi takip eden hat üzerinde ölmek var geri dönmek yok, Cenab-ı Hak he-pimizin yardımcısı olsun''
 
Her gittiÄŸimiz ÅŸehirde cephelerden gelen haberleri ve ajansları alır okur ve saklardım. ÇarÅŸamba'ya gittiÄŸimiz zaman göçlerini götüren muhacirler Jandarmalar tarafından göçlerinin başından alınarak aske-re sevk ediliyorlardı. Bu muhacirlerin askere alınmaması için Oflu muhacirlerden ÅžamlıoÄŸlu Mevlüt Efendi Zât-ı Åžahane'ye bir telgraf çekiyor. Mealini aÅŸağıda okuyunuz:
 
''Muhacir kullarınız askere sevk ediliyor. Göçlerini yerleÅŸtirinceye kadar müsaadeyi devletlerinizi rica ediyorlar.'' Bu telgraf Zât-ı Åžaha-ne'ye acele olarak çekilmiÅŸti. O gün PadiÅŸah Vahdettin'den alınan ce-vabı aÅŸağıda okuyunuz:
 
''Muhacir kullarıma Selâm-ı Åžahâne'mi tebliÄŸ ediniz. Göçlerini yerleÅŸtirinceye kadar müsaade buyurduÄŸum Samsun, Bafra, ÇarÅŸam-ba, Terme askerlik ÅŸubelerine emir verilmiÅŸtir.'' Bu emir üzerine sevk edilen muhacir askerler tekrar göçlerinin baÅŸlarına geri gönderildiler. Ve bütün muhacir kafileleri ÇarÅŸamba'da toplandılar. Daha sonra, Muhacirleri ÇarÅŸamba'nın köylerine iskan ettirmek üzere Kaymakam ve Jandarma Komutanı harekete geçtiler. ÇakıroÄŸlu İsmail AÄŸa'yı ve bütün avenesi, akrabasıyla daÄŸ köylerinden Kapıkaya isimli Rum ve Ermeni köylerinde iskan ettirdiler. Bizi de NuhoÄŸlu GençaÄŸa, BalaÅŸoÄŸlu Davut ve Sabit Efendi, babam Aslan AÄŸa ve amcam Dur-sun, Kapıkaya'ya yakın Ermeni köyü olan Tekfur köyüne yerleÅŸtirildik.
 
30, 31, 32 seneleri (Rumi) Türklerin en buhranlı yıllarıydı. OturduÄŸumuz köyler, Rum ve Ermeni köyleri idi. Rum eÅŸkıyası yani Pontusçular arasında Ermenilerde bulunmakta idi. Gizli olarak Er-menilerin Türklere karşı çeteleri de bulunmakta idi. Bu Ermeni çetelerinin muhtelif isimleri; Hınçaklar, TaÅŸnaklar, Hemazaseb çeteleri Rum çeteleriyle hemfikir idiler. EÅŸkiyalar daÄŸ köylerinde ki ormanlar-da ve maÄŸaralarda saklanıyorlardı. Fırsat buldukça köyleri basıyorlar ellerinden gelen her fenalığı yapıyorlardı. Oflu muhacirler arasında serdarlığı ile meÅŸhur ÇakıroÄŸlu İsmail AÄŸa'yı önce avenesi ile birlikte Ruslara karşı büyük bir mücadele verdiÄŸini ve çarpışarak HaÅŸud De-resi'ne kadar dövüÅŸerek geldiÄŸini haber alan ÇarÅŸamba Kaymakamı ve Samsun Valisi Pontusçu Rumların tutulması ve elebaÅŸlarının hükümete teslim edilmeleri için Samsun, Bafra, ÇarÅŸamba, Terme havali-sinin ıslahatı ve Pontusçulardan temizlenmesi için Çakırzade İsmail AÄŸa'yı ÇarÅŸamba Kaymakamı ve Samsun Valisi tarafından çete başı olarak tayin ettiler. Mahiyetindeki akrabasının bütün delikanlısını tertipleyerek ve ÇarÅŸamba'ya yerleÅŸen bütün Oflu muhacirlerin takip iÅŸinden iyi anlayan ve gözü açıklarını toplayarak çetesini kuvvetli ve faal bir duruma çıkardı. Sürmeneli olup çok eskiden ÇarÅŸamba'nın daÄŸ köylerinden Ayvacık köyüne yerleÅŸen KeskinoÄŸullarından Mutsan, Ali pehlivan ve Kör Mehmet isimli bu üç kardeÅŸ de İsmail AÄŸa'nın çetesine dahil olmuÅŸlardı. Bunlar ÇarÅŸamba ve Terme muhitlerini çok iyi bilen cesur ve atak delikanlılardan idiler. Çeteler faaliyete baÅŸlayarak ÇarÅŸamba ve Terme'nin daÄŸ köylerini, gruplar halinde taramaya baÅŸladılar. Yakalanan Rumlar, ÇarÅŸamba Jandarma Komu-tanlığı vasıtasıyla Samsun Jandarma Komutanlığı'na gönderiliyor-lardı. ÇarÅŸamba ile Samsun arasında Rumlarla İsmail AÄŸa çetelerinin çarpışmalarında ÇakıroÄŸullarından Müslim vuruluyor. Çetelerden ismini hatırlayamadığım bir iki kiÅŸi daha ÅŸehit düÅŸüyor. Rum çeteler-den çok sayıda vurulan ve yakalananlar oldu. Bu arada ÇarÅŸamba da tutunamayan Rum eÅŸkıyası Samsun, Bafra ve Havza'daki eÅŸkıya ar-kadaÅŸlar ile teÅŸriki mesai kurmaya baÅŸladılar. Daha sonra Türk ve Rum çeteleri tamamen karşı karşıya geldiler. Åžiddetli çarpışmaya baÅŸ-ladılar. Rumların saklandıkları maÄŸara ve mahzenler tek tek bulunu-yordu. Rumların durumu çok kötü olmuÅŸ, bir taraftan vuruluyor, bir taraftan da yakalanıyorlardı. 32 senesinin sonları idi, Rumların Sam-sun'da bulunan en nüfuzlu adamları olan Metropolit vekilini bularak yalan bir iftira ile İsmail AÄŸa'yı suçlandırmak üzere Valiye ve Sam-sun'daki askeri kumandan Rafet PaÅŸa'ya çıktılar. Åžöyle bir ÅŸikayette bulundular: Güya İsmail AÄŸa çeteleri bu nam altında bir takım köyler soyuluyor. Bunun üzerine İsmail AÄŸa Samsun'da gözaltına alınıyor. O zamanlarda Çakırzade Rüstem AÄŸa'da ÇarÅŸamba'da merkezde otu-ruyordu. İsmail AÄŸa'nın alınmasından kederlenen Rüstem AÄŸa mah-zun bir vaziyette otururken, Batumlu Gürcü Sancakbeyzade Aslan Bey de orada bulunuyordu. Rüstem AÄŸa'ya hitaben ''neden kederli duruyorsun, sen bir Çakırzade'sin küpe düÅŸmüÅŸ ise kulak yerindedir. Kederlenme, merak etme İsmail AÄŸa'nın masumiyeti mutlaka tebellüÄŸ edecektir. Bizim memleketimiz Batum'da 93 muharebesinden bu yana Moskof çizmesi altında çiÄŸnenmektedir. Batum'daki ecdadımız 93'den evvel her sene Ruslara karşı komiteler halinde mücadele ederdik pund (karışıklıklar)lar çıkarırdır. Bundan dolayıdır ki Batum da Sancakbeyler diye anılırdık.
 
 
 
Rüstem AÄŸa ve Sancakbeyzade Aslan Bey ve yine Gürcülerin nüfuzlu ailelerinden HacapaÅŸanın oÄŸlu Aslan AÄŸa, Dilber AÄŸa, hep bir-likte ÇarÅŸamba Kaymakamı da beraberlerinde olmak üzere Samsun Valisi ile temasa geçerek İsmail AÄŸa'nın suçsuz olduÄŸunu kabul ettir-diler. İsmail AÄŸa serbest bırakıldı. Ve İsmail AÄŸa oturduÄŸu Kapıkaya Rum köyünde akrabası ile birlikte istirahata geçti. Bir iki gün sonra bir gecede İsmail AÄŸa'nın bulunduÄŸu Kapıkaya köyü Rumlar tarafın-dan ablukaya alındı ve sabaha kadar karşılıklı çatışma devam etti. Ve sabaha doÄŸru Rumlar beÅŸ kayıp vererek dağılmak zorunda kaldılar.
 
Birkaç gün sonra bütün muhacirler ÇarÅŸamba'ya indik. ÇakıroÄŸulları orada kaldılar, biz Samsun'a doÄŸru hareket ettik. Ora-dan da Havza'ya geçtik. Havza Kaymakamlığı vasıtasıyla bizi daÄŸ köylerinden Kidirli'ye verdiler. Bu köyde babam, ben ve birkaç arka-daşı ile beraber kaldık. ÅžamlıoÄŸlu Mehmet Efeni, Mevlüt Efendi, Se-her Efendi merkezde kaldılar. NuhoÄŸlu GençaÄŸa ve BalaÅŸoÄŸlu Sabit Efendi, Havza'nın ılıca köyüne yerleÅŸtirildi. TiryakioÄŸlu Tayyip AÄŸa'da Ereli köyüne yerleÅŸtirildi. Dursun usta Salarıç köyüne yerleÅŸtirildi.
 
 
 
1333 senesinden itibaren Kidirli köyünde gördüklerim ve ÅŸahit ol-duÄŸum bazı acı hadiseler:
 
Muhacirlik zamanlarında Bafra, ÇarÅŸamba, Havza, Samsun, Ka-vak havalisinde birçok olaylara bizzat ÅŸahit oldum. Ve bazı birçok olayları da nakledenlerden iÅŸittim. Her gün Havza, Kavak, Samsun ve Bafra arasında Rumlar tarafından yapılan katilâne ve câniyane hare-ketler, yol kesmeler ve soygunlar. Muhacirlerden Sabit Efendi, NuhoÄŸlu GençaÄŸa ve amcam Dursun usta, Samsun'a mal almak üze-re giderken Kavak kazasının üstündeki Hacılar dağında Rum eÅŸkıya-ları tarafından yolları kesiliyor. Sabit Efendi, GençaÄŸa ve amcam Dursun usta soyuluyorlar. Muhacirlerden isimlerini bilmediÄŸim üç kiÅŸi orada katlediliyorlar. Tam bu sırada Jandarma takip kuvvetlerinin haber alması üzerine anında olay yerine geliyorlar. Orada bulunan muhacirler Rumlarım elinden kurtarılıyor.
 
 
 
Samsun'da Ermeni Anton PaÅŸa isminde bir çetebaşı, mahiyetinde Pontus hareketinin elebaşıları ile gizli çalışmalar içinde idi. Bafra'da Nebiyen (daÄŸ köyü) ve KuÅŸbokunda (kayalık, sarp ve taÅŸlı daÄŸ köyü) barınan Rum ve Ermeniler, Kısabacaklar, TaÅŸçıoÄŸlu, Savalar, Hav-za'nın Kidirli nahiyesine baÄŸlı KopçidaÄŸlılar gibi yerlerde barınmaktaydılar.
 
Rum Avrak hocalar, KoçoÄŸlu köyünden Yuan Efendiler ve ÅŸehirli Simyon aÄŸanın oÄŸulları. Yine Kidirliye baÄŸlı Domuzalandan Kostantin ve Sozari aÄŸalar. Rum köyü Elmalıcadan Kırbıyık ve oÄŸlu Anesti çavuÅŸlar. Kavak ÇüÄŸürtlü köyünden Totos ve oÄŸlu Kostalar. Yukarıda yazılan ÅŸahısların hepsi birer çete başı idiler ve mahiyetle-rinde iki yüz ila üç yüz kiÅŸilik kuvvetleri vardı. Bafra ve Havza'dan TavÅŸan Dağı'na uzanan mesafe arasında, Nebiyen, KuÅŸboku ve Tav-ÅŸan daÄŸlarında, Pontus hareketinin bütün elemanları barınıyorlardı. Yiyecek ve içeceklerini, KuÅŸbokundaki Cenevizlerden veya Etilerden kaldığı sanılan maÄŸaralardaki mahzenlerde sakladıkları gibi buralar Pontusçu Rum ve onlarla beraber olan eÅŸkiyalar için barınılacak çok önemli ve müsait yerlerdi. Bu maÄŸara ve mahzenler, Vezirköprü'den Bafra'ya kadar Kızılırmak kıyılarının her iki tarafı da uçurumlu ve sarp kayalıklardan müteÅŸekkil idi. Köprülü Mehmet PaÅŸa'nın sadra-zamlığı zamanında Vezirköprü'den Bafra'ya kadar uzanan Kızılır-mak'ın taÅŸlık, sarp kayalı kıyılarından Bafra'ya kadar yaya yolu, yani patika yol yaptırdığı rivayet edilmektedir. O günlerde Rum Pontus çeteleri Engiz kıyısında Rusların gelen motorlarından silah ve cepha-ne yardımı alırlardı. Yine o günlerde kaymakam, Jandarma komutan-lığının emri ile her köye muhacirlerden kendi silahlarıyla beraber bir veya ikiÅŸer bekçi tayin edildi. Bu bekçilerin ücretleri o civardaki köylü-ler tarafından ödenmekte ide. Herhangi bir baskın anında hangi köye Rumlar tarafından tecavüzde bulunulursa, civar köylerdeki bütün bekçiler tecavüze uÄŸrayan köye gidecekler, bir taraftan da en yakın ka-rakol ve Jandarma kumandanlığına haber vereceklerdi. Kidirli'deki Çakıralan köyü bekçisi Hopalı Mahmut'u, gece yarısı vazifede iken Rumların pususuna düÅŸmüÅŸ ve teslim ol çaÄŸrılarına ateÅŸ ederek cevap vermiÅŸti. Fakat çemberi Rumlar tarafından esir edildi. Daha sonra bi-zim bulunduÄŸumuz köyün yakınlarında köyün bekçisi Rum eÅŸkıyalar tarafından vurulmuÅŸ olarak bulundu. Bundan anlaşılıyor ki canlı ola-rak yakalanarak, daha sonra bizim köyün yakınında katledildi. BeÅŸ gün sonra da aynı köyde oturan ve nahiyenin en nüfuzlu adamların-dan olan, İhsan AÄŸa'yı da gece yarısı yakalayarak kurÅŸuna dizdiler. Ve yine nahiyenin ileri gelenlerinden Molla Osman'ı da kalleÅŸlikle vurdular. Molla Osman'ı Rumlar daha önce bir düÄŸüne davet etmiÅŸ-lerdi. Davete icabet eden korkusuz Molla Osman düÄŸün anında tam bir kalleÅŸlikle Rumlar tarafından vuruldu. Ve atını da aldılar. O za-manda Molla Osman'ın kır atının ayarında baÅŸka bir at yoktu. Molla Osman'ın kır atı KopçidaÄŸlı çetebaşı Pivasilin altında görülmeye baÅŸ-landı. Köylerde bulunan muhacir bekçiler, Çakıralanlı İhsan AÄŸa'nın, Hopalı Mahmut'un , Molla Osman'ın vurulduÄŸundan dolayı kinleri arttı. Ve KoçoÄŸlu Rum köyünün yanın başındaki Tahna denilen Rum köyünde barınan Rum eÅŸkıyalarını Jandarma yardımıyla bir gece ya-rısı abluka altına aldılar. Teslim olmaları konusunda çaÄŸrıda bulundular.
 
 
 
EÅŸkıyalarda teslim olmuyoruz diye cevap verdiler. Daha sonra baÅŸlayan müsademe dört saat kadar devam etti. Jandarma ve bekçiler git-tikçe Rum çemberini iyice daralttılar. Rumlarda zaman kazanmak için uÄŸraşıyorlar ve sabahın ilk ışıklarından evvel çemberden kurtul-mak istiyorlardı. Köy kendi köyleri olduÄŸu için çıkış yollarını çok iyi bildikleri için en münasip bir yerden çemberi yararak çıktılar. Fakat bu yarma hareketini yaparken çok ağır kayıplar verdiler. Yine o gün-lerde Samsun ve havalisinde hüküm süren Havza, ÇarÅŸamba, Sam-sun'daki Rum ve Ermeni çetelerinin en nüfuzlusu Anton PaÅŸa yakalanarak ailesiyle birlikte öldürüldü. Türk çeteleri de aÅŸağıdaki ÅŸiiri Anton PaÅŸa için vurulduÄŸunu duyduklarından sonra söylemeye baÅŸladılar.
 
 
 
Kargalar konar ceviz dalına
 
Kimse bakmaz Anton Paşanın haline
 
Bakla kadar kurşun okudu canına
 
Atladı meydana Samsun benimdir hey hey...
 
 
 
Yine bu günlerde Rumlar, Bafra'nın ÇaÅŸur köyünü gece yarısı ablukaya alarak ateÅŸe verdiler. Rumlar bu arada köyün etrafını da çevirdiler. Durumu haber alan Jandarma kuvvetleri ancak köyün yarısın kurtarabildiler. Hınçaklar, TaÅŸnak ve Hemazaset çeteleri ile diÄŸer Rum çeteleri Bafra ve havalisinde tecavüzlerini arttırmaya baÅŸlıyorlar. Vezirköprü ve Havza arasında Rum çeteleri ile muhacirler ara-sında çıkan çatışmada muhacirlerden iki kadın ile bir erkek vuruluyor, Rumlardan ise daha fazla vurulan oluyor. Muhacirlerden vurulanlar ikamet ettikleri köye getirilerek defnedildiler. Rumlardan vurulanlar ise hangi köyden oldukları tespit edildi ve yapılan muayenelerden sonra cesetlerinin oldukları yerde bırakılmasına karar verildi. Zamanla Rum çeteleri tecavüzlerini daha da arttırarak Havza ve Bafra ile bütün köylerinde zalimce hareketlere giriÅŸtiler. Rumların bu katilane ve gaddarca hareketlerinin neticesinde, Samsun'dan Bafra'ya gelen Nizamiye Taburu daÄŸlık bölgelerdeki Nebiyen ve KuÅŸboku ve yanan ÇaÅŸur köyünün daÄŸlarını tarayarak gelen tabur komutanı Kidirli'ye baÄŸlı Domuzalan köyüne akÅŸamüzeri gelen nizamiye taburuna Rum çeteleri pusu kurdular. Taburun önünden giden gözcülere gece parola soran Rumlara ateÅŸle karşılık veriliyor. Çıkan çatışmada bölük komu-tanı Yüzbaşı Avni Bey alnından vuruluyor. Bir onbaşı ile iki neferde vuruluyor ve ÅŸehit sayısı dörde çıkıyor. Rumların çetebaşılarından beÅŸ kiÅŸi vuruluyor. Åžehit olan yüzbaşı, onbaşı ve iki neferin naaÅŸları nahi-yeye getirildiler. Sabahtan sonra yapılan askeri bir törenle topraÄŸa ve-rildiler. Tabur komutanı erkanıyla birlikte MahbuboÄŸlu Ömer AÄŸa'nın evinde misafir edildiler. Askerlerde köydeki evlere dağıtılarak misafir edildiler. Nahiyede iki gün kaldıktan sonra tekrar Rum çeteleri yakalamak için havaliyi taramaya baÅŸladılar. On beÅŸ gün sonra da bü-tün Rum çeteleri hükümetin affıyla teslim oluyorlardı.
 
ÇORUK (ERENKÖY)'DEN YILMAZ BAHADIR'IN KONU İLE İLGİLİ YAZDIKLARI
 
 
 
Trabzon Of Çoruk (Erenköy) köyünden olan Yılmaz Baha-dır , babası Habib Bahadır ve dedesi büyük alimlerden Ab-dullah Bahadır'a ait ''Rus savaÅŸları ve muhacirlik'' ile ilgili anılardan özetle ÅŸöyle bahseder;
 
 
 
''Babam yazmış olduÄŸu hatıratında Rusların DoÄŸu Karadeniz böl-gesini nasıl iÅŸgal ettiklerini anlatır.Rusların bu iÅŸgaline yalnızca Of Deresi'nde mahalli milis kuvvetleri karşı çıkar. Çarlık ordusunu bir aya yakın bir süre durdurmayı baÅŸarırlar. Neticede geri çekilmek zorunda kalırlar. 12-13 Mart 1915 tarihlerinde (Tarih 1916 yılı olacaktır), dedem ailesini alarak batıya doÄŸru göçe baÅŸlar. Annemin ailesi göç etmeyi göze alamaz ve köyde kalır. Annem, Rusların köyde kendi-lerine çok iyi davrandığını, çocuklara ÅŸeker dağıttıklarını, köyün bu-gün mevcut köprü ve yollarını onardıklarını söylerdi. Dedem ailesini 20 Nisanda Bafra'ya, 30 Nisan'da Sinop'a kadar götürür. Oraya mu-hacir olarak yerleÅŸirler. Rusların iÅŸgali bitince geri dönerler. Ancak, dedem daha önceden ailevi bir meseleden dolayı Sinop'a yerleÅŸen Salih Bahadır'ın MelikÅŸah köyünde olmasını, muhacirlikte gideceÄŸi yere tercih nedeni sayar''
 
Yılmaz BahadıroÄŸlu, aynı kaynakta baÅŸka bir bölümde ba-bası Habib BahadıroÄŸlu'nun muhacirlik anıları ile notlarını ya-zarken özetle ÅŸunları aktarır: '' İşgale karşı çok titiz olan Of halkı, Rus ordusunu 17 gün milis kuvvetleriyle oyaladı. Ben 7 yaşında idim ama o anları çok iyi hatırlarım. Evimizin civarında silah sesleri duy-duk. Rus geldi dediler.hemen apar topar bir yorgan içine alabildiÄŸimiz ÅŸeyleri koyarak Sürmene Åžilte'ye doÄŸru göçe baÅŸladık. Tarih 15 Mart 1915 idi (tarih 1916 yılı olacaktır). Altı nüfuslu aile ilk olarak Yom-ra'ya beÅŸ günde geldik. Araklı'da milis ve ordu birlikleri hazırlık için-deydi. 15 gün kadar süren bu savaÅŸta 15 yaşında askere alınan amca-mın oÄŸlu İbrahim, Araklı'da savaşırken ÅŸehit oldu. Bizim köyden biz-den üç-dört saat önce ayrılan ÇakıroÄŸlu Mustafa ve SüleymanoÄŸlu Hafız Tahir aileleri ile birleÅŸtik. Ertesi günü Trabzon'a geldiÄŸimizde ortalıkta muhacirlerden baÅŸka kimse yoktu. Herkes yollara düÅŸmüÅŸtü. Muhacirler o kadar kalabalıktı ki birbirlerinden ayrı düÅŸenlerin bir daha birbirlerini bulması çok zordu. Bu durumdan en çok ufak çocuk-lar etkilendiÄŸinden kaybolanlar bir daha ailesini bulamıyorlardı. Durmak, beklemek, aramak yoktu. Çünkü düÅŸman geliyordu. Herkes kalanlarla idare edecekti. Akçaabat'a geldiÄŸimizde Rus gemileri, ÅŸehri top ateÅŸine tuttuÄŸundan bundan da etkilenen muhacirler etrafa dağıl-dılar. Bizde yolun altındaki bir menfeze saklandık. Top ateÅŸi bittikten ve Rus gemileri gittikten sonra çıkıp etrafa baktığımızda etraf kol, ba-cak, baÅŸ, gövde hatta hayvan yarımları doluydu. Herhalde beÅŸyüze ya-kın ölü vardı. Artık sahilde kimse kalmamıştı. Herkes daÄŸ yollarına dönünce umutsuzluÄŸa yürüyüÅŸ daha da zorlaÅŸmıştı. Biz ise tersini yapıp sahile indiÄŸimizde sahilde terk edilmiÅŸ vaziyette teçhizatıyla bir-likte oldukça büyük bir sandal bulduk.Çoluk-çocuk sandala bindik ve kıyıyı takip ederek Giresun istikametine gittik.
 
Görele'ye geldiÄŸimizde sandalın polis sandalı olduÄŸunu öÄŸrendik. Ancak alim olan babam Tahir Efendi'yi tanıyan komutan sandalı bize bırakınca onunla Tirebolu'ya geldik. Tirebolu'da belediyenin muhacir-lere ekmek verdiÄŸini duyunca bizde giderek kuyruÄŸa girdik. Nüfus ba-şına bir kiloluk mısır ekmeÄŸi verdiler. Of'tan çıkandan bu yana ilk kez doya doya ekmek yedik. Sonra tekrar takamıza binerek Giresun'a gel-dik. Her taraf fındık dolu. MaÄŸazalar açık. İsteyen alabildiÄŸi kadar alır. Çünkü ÅŸu an para etmiyor. Nakliye imkanı yok ve birkaç gün içinde Ruslar oraya da gelecek. O nedenle tacirler dükkanlarını açmış-lar. İsteyenle ve taşıyabilenler fındık alıyorlar. Takamız ile yolculu-ÄŸumuz devam etti. Amacımız babamın amcasının bulunduÄŸu Sinop'a varıp onlara sığınmaktı. Ünye yakınlarında fırtınaya yakalandık. Bir hafta bir koydan dışarı çıkamadık. Aç kaldık. Sonra Ünye'ye geldik ama orada her taraf koleraya yakalanmış hastalarla dolu idi. Kıyıya çıkmadan yola devam ettik ama denizi ve denizciliÄŸi bilmediÄŸimiz için çıkmamamız gereken bir zamanda denize çıktığımızdan bir süre sonra fırtınaya yakalandık ve takamız alabora oldu. Sahildeki Çatlı Fene-ri'nde muhafız bulunan Ahmet ÇavuÅŸ'un mangası yetiÅŸerek bizi kur-tardı. Orada bir hafta kaldık. Bu askerler bizimle olmayacak kadar az olan yiyeceklerini paylaÅŸtılar. Babam üç saat içerde olan ÇarÅŸamba kazasına giderek bize ekmek ve yiyecek bir ÅŸeyler bulup getirdi. Sonra takamızı tamir edip tekrar kıyıdan Samsun'a doÄŸru yola çıktık. Sam-sun'a bize birer muhacirlik vesikası düzenlediler ve ekmek verdiler. Oradan tekrar takamıza binerek Bafra burnu ve Kızılırmak nehrinin önünden çok zor ÅŸartlar altında geçtik. Sinop Gerze kıyılarına ulaÅŸtık. Orada babamın amcasının kızı Havva hala, bir jandarma çavuÅŸu ile evli idi. Bizi misafir ettiler. Salih, İsmail ve HaÅŸene adında çocukları vardı. Ertesi günü bu halalardan ayrılıp Sinop'a 40 km. uzaklıkta olan Yahyalı ÇakıroÄŸlu İskelesi denilen yere geldik. Buradan da zor-lukla hedefimiz olan babamın amcasının oÄŸlu olan Salih AÄŸa'nın evi-ne ulaÅŸtık ama burada bizim gibi buraya sığınmış olan Sürmene ve Küçükhol'deki uzak akrabalarımız bizden hoÅŸlanmadılar. Annem o sı-ralarda hamileydi ve doÄŸurmak üzereydi. Uzun ve meÅŸakkatli deniz yolculuÄŸundan sonra annem doÄŸurdu ama çocuÄŸu yaÅŸamadı. Babam çevre köylere vaaz vermeye gider ve nafakayı çıkarmaya çalışırdı ama o zaman kim para verecek ki. Ben ve kardeÅŸlerim çevre köylerdeki zen-gin evlerine hizmetçi gitmeye baÅŸladık. Daha sonra babam sevilmeye ve tutulmaya baÅŸlayınca daha çok para kazanır oldu ve bizi hizmetçi-likten kurtardı. Burada Karasu'ya baÄŸlı Hamidiye köyüne imam oldu. Bu köyün tamamı 1878 muhaciri idiler (1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı sonunda Rusların Kafkasları alması üzerine buralardaki Müs-lüman aileler, buralara kadar muhacirlik yapmışlardı. Burada iyi ba-kıldık. Bize bir tarla verdiler. Hatta tarlayı imece ile ektiler, biçtiler ve bol mahsul aldık. İki sene burada kaldık ama bizim aileden Osman ile kızkardeÅŸi Fatma öldüler. Ruslar çekilince yine kayıkla geri döndük ama bu kez üzüntü ve yokluk yerine sevinç ve varlık vardı. Yaklaşık 20-30 günde Sürmene'nin Sargona Yalısına ulaÅŸtık. Buradan hızla köyümüze yollandık. Merak ve heyecan vardı. Köyde ne ile karşılaÅŸa-cağımızı bilmiyorduk. Dedem vaziyete hakim olmuÅŸ, mal,inek her ÅŸey yerli yerinde idi. Babaannem saÄŸ idi. Ama anneannem ölmüÅŸtü. Yaza kadar köyümüzde kaldıktan sonra yaza doÄŸru yaylaya çıktık. Dedem, yayla savaÅŸ alanı olduÄŸundan biz gelene kadar yaylaya çıkmamıştı. Yaylaya çıktığımızda korkunç manzara vardı. Türk ve Rus askerinden ölenler çürümeye baÅŸlamıştı. Üzerlerindeki teçhizatları aynen duruyordu.
 
Konu ile ilgili kaynaklar, dip notlar ve resimler için bakınız: HaÅŸim ALBAYRAK, ''1. Dünya savaşında DoÄŸu Karadeniz Muharebesi ve Of DireniÅŸi'' 2. Baskı, İstanbul , 2007 adlı kitap
 
HaÅŸim Albayrak AraÅŸtırmacı Tarihçi - Yazar   www.hasimalbayrak.com
Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
08-07-2014 09:52 - 9820 Okunma
Haşim Albayrak yazarın diğer yazıları [ Tümü ]
Cafer Velioğlu'nun Of Savaşları Hatıraları
08-07-2014 tarihinde eklendi
aaaaaaaaaaa
Oy Kullan Sonuçlar
Foto Galeri [ Tümü ]
Video Galeri [ Tümü ]
Kim Kimdir
ISTANBUL
 
Destek: Abdullah Gözaydın
Ana Sayfa Hakkımızda İletişim Site Haritası
 
Tüm hakları saklıdır 2012 ®